7 Mart 2015 Cumartesi

MİLLİ EGEMENLİK-DEMOKRASİ ve BİZE ÖZGÜ BAŞKANLIK

                          

Millet dediğimiz topluluk Egemenliğin sahibidir. Cumhuriyet öncesi egemenlik Tanrı adına ya dini liderin ya da kralın veya bir gurubun elindeydi. Cumhuriyetle egemenlik bir anlamda gökten yere indirildi. Böylece, inanç istismarlığı bir anlamda önlenmiş de oldu. Yanı egemenliğin kaynağı millet oldu. Millet, bu egemenliği ya doğrudan; ya da belli süreler için seçtiği vekilleri aracılığı ile dolaylı olarak kullanmaya başladı. Milyonlarca insanın; güncel hayatın değişimi ve gelişimi süreçlerine doğrudan katılmasının getirdiği kargaşa ve masraflar göz önüne alındığında; bizzat kendisinin bu yetkisini kullanmasının zorluğu açıktır. Ancak çağdaş toplumlarda temsilciler milletin tamamının oy kullandığı bir seçimde seçilirler. Bu gerçek demokrasilerde, uygar toplumlarda olmazsa olmaz bir yurttaşlık hakkıdır.
 Millet adına yetki alan vekiller bu yetkilerini kullanırken uygulamada milletin sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal anlamda egemenliklerini kısıtlayacak, yok edecek şekilde kullanamazlar. Egemenliğin kaynağı her zaman milletin kendisidir. Ayrıca millet adına egemenlik yetkisi sadece meclisler eliyle değil Anayasal kurumlar eliyle de kullanılır. Yargı gibi Anayasal kurumların kararları da, meclis örneğinde olduğu gibi; dolaylı olarak milli egemenliği ifade eder. İktidarların; sadece meclislerin, hatta hükumetin kararlarını ulusal egemenlik olarak görüp, Anayasal kurumların kendilerine uyumlu kararlar vermesini dillendirmeleri bir yanıltma algısıdır. Egemenliğin dayanağı anayasalardır. Anayasal yetkiler kimin eliyle uygulanırsa uygulansın her zaman milli egemenliği temsil ederler. Darbe anayasaları bile olsa değiştirilmediği sürece öyledir.
Ulusal egemenliğin olmazsa olmazı seçimdir. Seçim süreçleri demokratik; kamusal destek ve ekonomik kaynaklar, tanıtım açısından eşitlikçi, hilesiz-hurdasız, şeffaf ve denetlenebilir olmalıdır.
Seçim ve seçimle gelen ulusal irade tek başına demokrasi değildir. Demokrasiyi anlamlı kılan seçimle gelen iktidarlar dışında; insan hak ve özgürlükleri, anayasa bütünlüğü, çevre ve kamu düzeninin sağlıklı işlemesini kollayıp korumakla yetkili kılınmış Anayasal Kurumlardır. Bu kurumlar, özellikle de egemenlik yetkisini kötüye kullanmak isteyecek iktidarlara karşı kurulup, güvenceye alınmıştır.  Demokrasinin bir başka niteliği muhalefet partilerinin iktidara giden yolda anayasal ve yasal anlamda iktidardaki parti ile eşit koşullarda yarışmasıdır.
Atatürk’ün deyimiyle demokrasi bir sosyal yardım veya ekonomik bir sistem değildir. Maddi refah meselesi de değildir. Bu türden yaklaşımlar yurttaşların siyasal özgürlüklerini yok saymak çabalarıdır. Oysaki demokrasi temelde siyasi niteliklidir.  (Örneğin: Suudi Arabistan'ı sosyal yardım ve ekonomik işleyiş açısından maddi refah içinde düşünsek orası için demokrasi diyebilir miyiz?) Demokrasi bir mide sorunu değildir, bir kafa sorunudur. Demokrasilerde ulus yönetenleri denetler. Demokrasi, özgür düşünceye dayanır. Yönetim ilkesi adalete bağlılığı ve ahlak sahibi olmayı gerektirir.  Demokrasi analık babalık gibi bir yurt sevgisidir. Demokrasi yine temelde bireycidir; eşitlikçidir, azınlıkların haklarını güvenceye alan bir çoğulculuk yönetimidir. Demokrasi katılımcılıktır, sanattır, kültürdür, siyasal hak ve özgürlüklerin tamamıdır, çevre duyarlılığıdır, insanın toplumsallaşması, insanın insanlaşması dır. Demokrasi haksızlığa, zorbalığa, soyguna, yalana karşı duruş; haklıdan, yoksuldan, mazlumdan, güçsüzden yana olmaktır. İnsanı rengiyle, fiziğiyle, cinsiyetiyle, dili, ırkı, dini ve mezhebiyle yargılamamak dır.  
Şimdi bir seçime giriyoruz. Demokrasi için bir şansımızı daha kullanıyoruz. Bu şansı bir daha bulamaya biliriz de. Bulundukları görevlerde partiye, ülkeye değil de kendilerine demokrasi kuran ve kurmak isteyenlere değil; partide de, ülkede de tam demokrasi kararlığı içinde olanlara sahip çıkmamız gerekir. Bu çıkış; partimize, ülkemize, geleceğimize hatta kendileri için demokrasi çabasındakilerin nesilleri içinde yapılması kaçınılmaz bir görevdir.
 Çağdaş demokrasilerde ki başkanlık sistemini bile öteleyerek kendimize özgü başkanlık sistemi özlemek; vekaleten seçimle aldığı, alacağı egemenlik yetkisini kullanırken temel hak ve özgürlüklerimizin yok edilmesine dönük endişenin yerin deliğinin göstergesidir. Bu, ileri demokrasiyi bırak, demokrasi hayalimizin de yok olacağı anlamındadır. Bu “milli irade” diye de seslendirilen “egemenlik haklarımızın” elimizden gitmesinin kapılarını aralıyor olacaktır. Bu duyarlılığı taşımayanlar sonradan yakın mamalıdır. 07.03.2015 Yararlanılan kaynak medeni bilgiler. M.Kemal Atatürk