Millet dediğimiz topluluk Egemenliğin sahibidir. Cumhuriyet
öncesi egemenlik Tanrı adına ya dini liderin ya da kralın veya bir gurubun elindeydi.
Cumhuriyetle egemenlik bir anlamda gökten yere indirildi. Böylece, inanç
istismarlığı bir anlamda önlenmiş de oldu. Yanı egemenliğin kaynağı millet oldu.
Millet, bu egemenliği ya doğrudan; ya da belli süreler için seçtiği vekilleri
aracılığı ile dolaylı olarak kullanmaya başladı. Milyonlarca insanın; güncel
hayatın değişimi ve gelişimi süreçlerine doğrudan katılmasının getirdiği
kargaşa ve masraflar göz önüne alındığında; bizzat kendisinin bu yetkisini kullanmasının
zorluğu açıktır. Ancak çağdaş toplumlarda temsilciler milletin tamamının oy
kullandığı bir seçimde seçilirler. Bu gerçek demokrasilerde, uygar toplumlarda olmazsa
olmaz bir yurttaşlık hakkıdır.
Millet adına yetki alan
vekiller bu yetkilerini kullanırken uygulamada milletin sosyal, kültürel,
ekonomik ve siyasal anlamda egemenliklerini kısıtlayacak, yok edecek şekilde
kullanamazlar. Egemenliğin kaynağı her zaman milletin kendisidir. Ayrıca millet
adına egemenlik yetkisi sadece meclisler eliyle değil Anayasal kurumlar eliyle
de kullanılır. Yargı gibi Anayasal kurumların kararları da, meclis örneğinde
olduğu gibi; dolaylı olarak milli egemenliği ifade eder. İktidarların; sadece
meclislerin, hatta hükumetin kararlarını ulusal egemenlik olarak görüp,
Anayasal kurumların kendilerine uyumlu kararlar vermesini dillendirmeleri bir yanıltma
algısıdır. Egemenliğin dayanağı anayasalardır. Anayasal yetkiler kimin eliyle
uygulanırsa uygulansın her zaman milli egemenliği temsil ederler. Darbe
anayasaları bile olsa değiştirilmediği sürece öyledir.
Ulusal egemenliğin olmazsa olmazı seçimdir. Seçim süreçleri
demokratik; kamusal destek ve ekonomik kaynaklar, tanıtım açısından eşitlikçi, hilesiz-hurdasız,
şeffaf ve denetlenebilir olmalıdır.
Seçim ve seçimle gelen ulusal irade tek başına demokrasi değildir.
Demokrasiyi anlamlı kılan seçimle gelen iktidarlar dışında; insan hak ve
özgürlükleri, anayasa bütünlüğü, çevre ve kamu düzeninin sağlıklı işlemesini kollayıp
korumakla yetkili kılınmış Anayasal Kurumlardır. Bu kurumlar, özellikle de egemenlik
yetkisini kötüye kullanmak isteyecek iktidarlara karşı kurulup, güvenceye
alınmıştır. Demokrasinin bir başka
niteliği muhalefet partilerinin iktidara giden yolda anayasal ve yasal anlamda iktidardaki
parti ile eşit koşullarda yarışmasıdır.
Atatürk’ün deyimiyle demokrasi bir sosyal yardım veya
ekonomik bir sistem değildir. Maddi refah meselesi de değildir. Bu türden
yaklaşımlar yurttaşların siyasal özgürlüklerini yok saymak çabalarıdır. Oysaki
demokrasi temelde siyasi niteliklidir. (Örneğin:
Suudi Arabistan'ı sosyal yardım ve ekonomik işleyiş açısından maddi refah
içinde düşünsek orası için demokrasi diyebilir miyiz?) Demokrasi bir mide
sorunu değildir, bir kafa sorunudur. Demokrasilerde ulus yönetenleri denetler. Demokrasi,
özgür düşünceye dayanır. Yönetim ilkesi adalete bağlılığı ve ahlak sahibi
olmayı gerektirir. Demokrasi analık
babalık gibi bir yurt sevgisidir. Demokrasi yine temelde bireycidir;
eşitlikçidir, azınlıkların haklarını güvenceye alan bir çoğulculuk yönetimidir.
Demokrasi katılımcılıktır, sanattır, kültürdür, siyasal hak ve özgürlüklerin
tamamıdır, çevre duyarlılığıdır, insanın toplumsallaşması, insanın insanlaşması dır.
Demokrasi haksızlığa, zorbalığa, soyguna, yalana karşı duruş; haklıdan,
yoksuldan, mazlumdan, güçsüzden yana olmaktır. İnsanı rengiyle, fiziğiyle, cinsiyetiyle,
dili, ırkı, dini ve mezhebiyle yargılamamak dır.
Şimdi bir seçime giriyoruz. Demokrasi için bir şansımızı
daha kullanıyoruz. Bu şansı bir daha bulamaya biliriz de. Bulundukları görevlerde
partiye, ülkeye değil de kendilerine demokrasi kuran ve kurmak isteyenlere
değil; partide de, ülkede de tam demokrasi kararlığı içinde olanlara sahip
çıkmamız gerekir. Bu çıkış; partimize, ülkemize, geleceğimize hatta kendileri
için demokrasi çabasındakilerin nesilleri içinde yapılması kaçınılmaz bir
görevdir.
Çağdaş demokrasilerde
ki başkanlık sistemini bile öteleyerek kendimize özgü başkanlık sistemi özlemek;
vekaleten seçimle aldığı, alacağı egemenlik yetkisini kullanırken temel hak ve
özgürlüklerimizin yok edilmesine dönük endişenin yerin deliğinin göstergesidir. Bu,
ileri demokrasiyi bırak, demokrasi hayalimizin de yok olacağı anlamındadır. Bu “milli
irade” diye de seslendirilen “egemenlik haklarımızın” elimizden gitmesinin kapılarını
aralıyor olacaktır. Bu duyarlılığı taşımayanlar sonradan yakın mamalıdır. 07.03.2015 Yararlanılan kaynak medeni bilgiler. M.Kemal Atatürk