Sılayı gurbete çevirdin bana
Gülemem sevdiğim hasretim sana
Senden ayrı geçen gelecek güne
Günaydın diyemem bağışla beni
* * *
Daldan kopan çiçek gibi solgunum
Sen yok isen ben dünyaya dargınım
Gece gündüz uyuyamam durgunum
Gülemem sevdiğim bağışla beni
* * *
Teninin kokusu duyuda gülde
İsmin unutulmaz gönülde dilde
Kader dediğimiz ellerimizde
Çizemem sevdiğim bağışla beni
* * *
Aramıza engel koydun yol koydun
Ayrılığı çare bilen sen oldun
Beni benden değil ellerden sordun
Dilemem sevdiğim bağışla beni
* * *
Yüce dağda boran olur kar olur
Seveni ağlatan neden yar olur
Söylenmedik sözler sende sır olur
Bilemem sevdiğim bağışla beni
* * *
Der misin sevgiler sözlerde yerde
Seven gönül niye dursun gurbette
Sevde denen baldan tatlı şerbette
Ölürüm sevdiğim bağışla beni
* * *
Karlıdağ'ım uzaklardan bakarım
Kayan yıldız olsan uçar tutarım
Tutsak sular gibi göle akarım
Dönemem sevdiğim bağışla beni.
21 Ağustos 2011 Pazar
20 Temmuz 2011 Çarşamba
EVRİM
Yıldız oluyor
Güneş oluyor
Küre oluyor
Süre oluyor
Su oluyor
Toprak oluyor
Yaprak oluyor
Çiçek oluyor
Hayat oluyor
Sanat oluyor
Uçan kuşa
Kanat oluyor
DÖNÜYOR
DÖNÜŞÜYOR
DÜŞÜNÜYOR
Toz Bulutu
Ali Karlıdağ
15 Temmuz 2011 Cuma
SENLE BEN
Ayrı yollardan da yürüsekAynı kavşakta buluşuyoruzAynı ağacınAyrı dalları gibiyiz.Arı çeşmeşerden de aksakAynı kanallarda birleşiyoruzAyrı damarlardaAynı vücudun kanı gibiyizAdlarımız ayrı amaSoyadlarımız birÖyle karışmışız ki bizYeni bir küredeİki ayrı kıta gibiyiz.
7 Temmuz 2011 Perşembe
MADIMAK 1
Sazı yaktın sözü yaktın
Çekildin seyrine baktın
İbadet edipte çıktın
Duada kin konuşur mu?
Bir sürünün içindeydin
Bilinmezin işindeydin
Sen ki cennet peşindeydin
Cennet'e cin yakışır mı?
Engizisyon ayarında
Dört Eylüller diyarında
Devletin gözü önünde
Devlet kinde yarışır mı?
Özgün açan çiçek sevmen
Hak bilmen hukuk bilmen
Aydınlığa geçit vermen
Sana saygı yakışır mı?
Karlıdağ doluydu taştı
Gözlerinden akan yaştı
İnsanlık tuzağa düştü
Tuzak cana yakışır mı?
...................
4 Haziran 2011 Cumartesi
DEMEDEN
Bozuk terazinin ölçüsü olmaz
Elde çöpü görür kendini sormaz
Evrensel doğrunun özünü görmez
Fırsat der uzanır hakkım demeden
Boş tencere dolu sesi çıkarmaz
Yediği tabağa işer utanmaz
İşi bırak çıkar yoksa söz almaz
Ana baba kardeş bacı demeden
Örgütü emeği kendini bilmez
Midesi ölçüdür beynini sormaz
Son lokmanı versen yine de doymaz
Ayıptır günahtır yazık demeden
Demokrasi oyun sanır soyunur
Güçlüleri ondan önce savunur
Çalışana risk alana bayılır
Bir ucundan bende tutam demeden
Toplumcular tohum eker ter döker
Senin için benim için yol teper
Her çeşme önüne selvi gül diker
Gölgesinde yatam satam demeden
Ali ham meyveyi bilerek yersin
Görevim namusum borcum bu dersin
Duyarsızlar bu duyguyu ne bilsin
Duymam gayri yetti artık demeden
- alikarlıdağ
22 Mayıs 2011 Pazar
EMEKLİ
Kapısını çalan
Hiç dostu kalmamıştı
Ekmekten başka.
Et,süt,yumurta
Umut.
Unut,unut,UNUT
Ali Karlıdağ
Bu şiiri Ömer Hayyam'ın Şu dörtlüğü ile Tamamlayalım.
Bu yolun hoş bir yerinde durabilseydik;
Ya da bu yolun ucunu görebilseydik:
O umut da yok bu umut da; hiç değilse
Otlar gibi kesilip yeniden sürebilseydik.
ÇAĞRI
..................................
Masum bir çocuk
Çaresiz bir ihtiyar
İşkencede bir aydın
Açlığa terkedilmiş bir canlı
Sorunların bunalttığı bir genç
Yavaş yavaş yaşıyorum ölümü
Nerede uygarlığınız,insanlığınız
Yokluklarda,karanlıklarda
Boğulmak istemiyoruz
İnsan değil misiniz kurtarın bizi.
ali karlıdağ
20 Mayıs 2011 Cuma
Unutmaz
Bahçe baktın, tohum attın, iz yaptın,
İnleyerek duygulardan bal yaptın,Derviş gibi derde derman sır sattınArı balı derviş yolu unutmaz.
Bu ülkenin tarihisin sen dedinVar olmanın değerini bil dedinDostlarına beni unutma dedinYıllar günü, tarih seni unutmaz.
Evlerde hanlarda toprakta yattınAyırım yapmadın bir birlik tuttunİçindeki sevgileri büyüttünFidan suyu toprak seni unutmaz.
Okul dedin, kültür dedin, dil dedinAtatürk’ü, Cumhuriyeti bil dedinAkıl dedin, bilim dedin, yol dedinAydın halkı, halk ozanı unutmaz.
Karlıdağ’ım bir enginden bakarımIrmak olsam Sivrialan’da akarımVeysel olsam gönüllerde yatarımKöylü köyü gönül dostu unutmaz.karlıdağ ali
BAŞHARFLERİN SESİ
Atatürkçülük,ali karlıdağ
Dar alanda yarışmaktır kendinle
Asırlara önceden bakabilmek
Mutluluğu yaşamak,yaşatmaktır insana
Onurlu duruştur
Laik cumhuriyettir
Mahkum etmektir bağnazlığı,karanlığı
Aralamaktır özgürlüge açılan kapıları
Kapatmaktır tüm yaraları
Tutsaklığın zincirlrini kırmak
Işık tutmaktır yarınlara
Reddetmektir akıl-bilim dışı herşeyi
Atataürkçülük
Toplumunu sevmektir
Atatürkçülük
Toprağını sürmektir.
Üzerine titremektir bağımsızlığın
Ruhunu yaratmaktır demokrasinin
Kültürde kentli yapmaktır köylüyü
Çocukları özgür yetiştirmek
Üzerine kurmaktır geleceği onların
Laiklik reddetmek değildir Tanrı'yı
Ümidi yitirmemektir en kötü anda bile
Kapı kulu değil adam olmaktır adam ATATÜRKÇÜLÜK
19 Mayıs 2011 Perşembe
BİR SEVDA
Kemalpaşa Bağyurdu’dur burasıNif çayına akar çayı deresiİzmir’in gözdesi yanı yöresiÜzümden adını alır Bağyurdu
İzmir’e kol atar dakka başınaBolluk katar tekerlekler aşınaDoyamazsın baharına kışınaKiraza dil veren bölge Bağyurdu
Belkahve’den akşam güneş batandaBozdağlar’ın eteğinde yatar daTürkiye’min en gözdesi vatandaÜlkeye kan verir yatmaz Bağyurdu
Kuzey Batı’sında Sipil Dağı varDağlarından akan zeytinyağı varTurgutlu’ya anlık günlük bağı varYollarında yolcu olur Bağyurdu
Devrimlere, Atatürk’e bağlıdırKentli gibi bilgin işte köylüdürİnsanca düşünür uygar sözlüdürBirliği, dirliği arar Bağyurdu
Kiraz festivali Mayıs ayındaSazlar çalar Çamlık denen dağındaHoron teper gençler düğün evindeÇok eski beldedir dilde Bağyurdu
Tarihine insen Parsa’dır adıŞeftali, yemişi, ayvası, narıDört mevsim hayattır ille de yazıÇınarları hayat sunar Bağyurdu
Kazanca Yaylası yanı başındaKarlar görsem kış girince kaşındaCan verecek toprağına taşınaBaraj ister yağmur diler Bağyurdu
Karlıdağ'ım geldim gördüm Cennet’iGezme sağı solu günlüktür etiSözcükler yeter mi uzatma sözüGel diye çağırır bekler Bağyurdu.
Ali karlıdağ
Sılaya Özlem
Yayla çiçeğinin kokusu gelir,
Almanya’dan, Ankara’dan ses verir
Giden kervan döner sende ne bulur,Gülü olan toprak gibi Sivrialan,İlkbaharda yaprak gibi Sivrialan.
Viran kalmış haneleri şenlenmiş,Toprak damlar konak olmuş ellenmiş,Yoksulları bülbül gibi dillenmiş,Balı olan kovan gibi SivrialanSeni anlar duyar gibi Sivrialan.
Hacı Bektaş, Atatürk’le akarsınİnsanlığa Kâbe diye bakarsınHasta düşsen Veysel olur kalkarsınKaynağı olan göller gibi Sivrialan,Yar elinde diller gibi Sivrialan.
Emlak diyarında bir tek değilsin,Açık duran gönül kapın bilinsin,Sevgi selin her yürekle büyüsün,Sılaların ocağısın Sivrialan,Anaların kucağısın Sivrialan
Kerem için Aslı gibi güzelsin,Beserek’le, Güldede’yle yücesin,Bu gönülde yıldızlı bir gecesin,Sana varır görür gibi Sivrialan,Yollarında yürür gibi Sivrialan.
Karlıdağ’larınla bilinmez misin?Âşık Veysel’inle silinmez misin?Madımak’la yandın dirilmez misin?Yağmur olan bulut gibi Sivrialan,Yarınlara umut gibi Sivrialan.
Karlıdağ Ali
18 Mayıs 2011 Çarşamba
İLKELLİK
Karanlığı
Tutsak alacak umutlar.
Gökkuşağından köprüler örülecek
Gönüllere
Renksiz bir şey kalmayacak
Özümüzde
Bütün renkler sarmaş dolaş
Benim de o köprüde
Uygarlığa uzak
Bir yerim olacak.
İsteyen namaz kılacak
İsteyen semah dönecek
Herkesin yolu açık
Oruç tutan
Karışmayacak şarap içene
Ali karlıdağ
Laik Devlet
Tanrı bize Atatürk gibi birini kurtarıcı olarak gönderdi. O bize bir devlet kurdu. Hiç olmazsa bu devleti yıkmayalım . Kemalist felsefeye; aşımıza, ekmeğimize, yurdumuza göz koyanlar saldırıyor. Bilerek, bilmeyerek onlarla işbirliğine düşerek ülkemize, ulusumuza, dinimize, yoksul ve zavallı İslam âlemine bari biz bilerek ihanet etmeyelim!
Halifeliğin gelişiyle birlikte Osmanlı yasalarda ve sosyal yaşamında akıl yerine şeriata uygunluğu aramıştır. Bu nedenle giderek çökmüştür. Türk halkı Atatürk’ün önderliğinde Emperyalizmle boğuşarak kanı canı pahasına devletini yeniden kurmuştur. Kurtuluş savaşı sonrasında çoğunluğu kadın yaşlı ve çocuklardan oluşan nüfusla; genç cumhuriyet hem Osmanlı’nın dışarıya borcunu ödemiş, hem de emperyalizme el açmadan ülkenin sorunlarına çözüm üretmiştir. Bu başarılarda Atatürk gibi ilkeli gerçek bir cumhuriyetçinin başta olması çok önemlidir. Çünkü Atatürk; antiemperyalist, tam bağımsızlıkçı, ulusal egemenlikten yana, halkçı ve devrimcidir. Öğrenciliğinden başlayan süreçten beri sosyal yaşamın tüm alanlarında akıl ve bilimin öncülüğüne inanmış bir aydındır. Dinin gelişmenin önüne engel olarak ne şekillerde konulduğu dönemleri üzülerek yaşamıştır. O’na göre inanç insanla tanrısı arasındaki özel bir duyum olarak kalmalıdır. Dini dünya işlerinin içine sokmamak gerekir. Din dünya işlerine karıştırılırsa insanların siyasi ve ekonomik çıkarlarının aleti durumuna düşürülmektedir. Bu durumlar dinin, insanın, devletin özünü yok ediyor düşüncesindedir. Bu nedenle Laik Cumhuriyet’i hedeflemiştir. Osmanlı’nın yok oluş noktasında ortaya çıkıp Türkiye Cumhuriyetini kuran başarıların itici gücü işte bu egemenlik felsefedir.
Anayasayı değiştirme gücü yakalayan AKP’nin lider kadrolarının Laik Cumhuriyet’in kurumlarıyla kavgalı olduğu biliniyor. Geçmişten bu güne birçok söylemlerini, eylemlerini yan yana koyduğunuzda laik cumhuriyetin karşısında görünüyorlar. Bu kadro kendilerini bir anlamda iktidara taşıyan bu anayasayı beğenmiyor! Yeni bir anayasa yapmak istiyor! İlk bakışta bu anayasanın tarihin çöp sepetine atılması öncelikle demokrat insanları sevindirmeli diye düşünebilir insan! Ne yazık ki işin özü öyle değil. Bunlar mevcut anayasanın antidemokratik özünden rahatsız değiller. Öyle olsa öncelikle anayasanın 12 Eylülü yapanları koruyan, demokratik örgütlenmenin önünü kesen, laik bir devlete din dersi dayatan maddelerini öne çıkarır, onları değiştirirler. Olur demokratik anayasa. On iki Eylül’ün darbe anayasası bile artık bunlara yetmiyor demek! Demokrasi adı altında Emperyalizm’in ve dinci yapılanmanın önünü tümden açan yeni bir anayasa planladıkları açık net hissediliyor.
Ayrıca bir ülkenin yepyeni bir anayasa yapması için yol ayırımına gelmesi gerekir. Anayasalar bir ülkenin kurtuluş ve kuruluş felsefelerini içinde taşır. O toplumun uzlaşma anıtıdır. Biz kuruluş ve kurtuluş felsefemizin nesinden ayrılıyoruz? Laik Cumhuriyet’ten mi? Ulus Devlet’ten mi? Bölünmez bütünlükten mi? Ulusal egemenlikten mi? Hangisinden? Anayasalar elbette değişir. Yeni bir anayasa yapmanın yöntem ve teknikleri de bellidir. Durum bu iken ben çoğunluğum; dilediğimi istediğim gibi yaparım anlayışı bir dayatmadır. Dayatma: Ben demokrasi, hak, hukuk tanımam anlayışıdır. Anayasalar dayatma ile yapılmaz. Anayasalar trafik kuralları gibidir, ortak akıldan çıkar. Herkes için bir değer olduğunda anayasa anayasa olur. Dayatmalar demokrasiye kural olamaz. Olursa, demokrasi olmaz. Her çoğunluğu sağlayan kendine göre bir anayasa yaparsa ortada analık kalır mı? Kadınların, gençlerin, inanç guruplarının, siyasi partilerin, anayasal kurumların, demokratik kitle örgütlerinin görüşlerinin kesinlikle önemsenmesi gerekir. İyi niyetli olan ortak akıldan kaçar mı? Dışlamak istediğin kesimlerden vergi, hizmet istemeyecek misin?
İktidar sözcülerinin, baro da geçmişte bizimkine benzer anayasa taslağı hazırladı. Niye ona tepki gösterilmedi de, bizim hazırlattığımız taslağa tepki gösteriliyor söylemi bir yanıltmadır. Baronun anayasa yapma gibi bir gücü mü var? Bu bir önerme. Toplum önerme için neden tepki göstersin. Anayasayı yapacak olan baro, ya da üniversite değil ki! Sen erk olarak anayasayı ben yaparım diyorsun, hem de sayısal yeterliliğinle belirleyici durumdasın. Ülkeyi yöneten, yönetecek olan baro değil ki çıkarına göre bir anayasa düzenlesin! Ben bildiğimi okurum diyorsan elbette toplum endişe edecek, bunu bir sivil darbe girişimi olarak algılayacaktır. Bir davanın ilk duruşmasında avukatın seni astıracağım demesi ile yargıcın seni asmak istiyorum demesi sanık ve hukuk adına aynı şey midir?
İleri bir anayasa isteniyor; demokrasiyi derinleştirmek amaçlanıyorsa devletin kuruluş ve kurtuluş felsefesini de taşıyan 1961 anayasası temel alınamaz mıydı? Üstelik yok ediliş nedeni de ileri bir anayasa olması değil miydi? Aslında AKP iktidarı kafalarının arkasına sakladıklarını yaşama geçirmek adına topluma ait tüm değerleri ve kamuoyunu kullanıyor! Böylece bir taraftan yaptıklarını karartıyor, öteki taraftan cumhuriyetin değerlerini ve kurumlarını yıpratıyor. Üstelik bilinçli bir şekilde, gölge oyunu gibi ustalıklı ve de dıştan destekli oynuyor.Böyle değerlendirme yapan milyonlar var.
Sıkıştıkça benimsemiş gibi görünse de aslında AKP lider kadrosunun devletin kuruluş değerleriyle çeliştiği açık. Bunun son Örneği: Bir taraftan Demokrasi, Avrupa Birliği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi söylemleriyle ülkenin değerlerini, kurum ve kuruluşlarını hallaç pamuğu gibi atıyor. Öte yandan bir Alevi yurttaşımızın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açtığı davada mahkemenin kararını uygulayacağına, saptırmaya çalışıyor. Kararda laiklikten bahsedilmiyor diyerek, mahkemenin laikliği önemsemediğini hissettirmeye çalışıyorlar. İlle de laiklik takıntısı. Mahkeme bu kararda eşitlikten, özgürlükten bahsetmiş. Eşitlik, özgürlük laiklik demek değil mi? Mahkeme: Laik bir ülkede okullarda din eğitimi veremezsin. Okullara Din kültürü Ahlak Bilgisi Dersi koymak istiyorsan koyabilirsin. Ancak diyor. Bütün dinlere, mezheplere eşit uzaklıkta duracaksın. Tarihi çarpıtmayacaksın. Kendi halkına karşı samimi olacaksın. Konular ve uygulama aynı ağırlıkta, aynı saygınlıkta olacak. Ayrıca inancın özünü o inanca sahip kişilere yazdıracaksın. Bunu kitaba yazdırman da yetmez. Uygulaması da aynı değerlerde olacak. Laik devlet inançlara aynı uzaklıkta, aynı yakınlıkta duran devlettir diyor.
Sen bir inancı ders kitabına doğru yazsan bile: 1-Dersi işleyen kişi yanlıysa,2- Yanlılığından dolayı eleştirilmiyor da ödüllendiriliyorsa! Kitaba ne yazdığının önemi var mı? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunu söylüyor. Soru şu! Mahkemenin kararına saygı duyup gereğini yapacak mısın?
Alevilerin istemi devlet katında ayrıcalıklı yurttaşlık hakkı değil. Ülkenin birliğine dirliğine karşı bir istek değil. Alevi inancını bir devlet kurumuna, sosyal yaşama dayatma istemi değil. Sadece dayatılanı değil, inandığı şekilde ibadetini yaşama isteği. Bilgisizliğe ve karalamaya karşı inancının doğru anlatılması, anlaşılması isteğidir. Üstelik devletine, milletine, ülkesine, bayrağına, Atatürkçü Düşünceye bağlılığı ibadet sayan bir anlayışdır. Böyle bir inanca tepki, saygısızlık nasıl bir duygudur anlamak da kolay değil.
İnsanlık ve dinler tarihi hakkında bilgisi olanlar bilirler ki; Alevilerin Tanrı, Peygamber sevgisi Kuranı Kerim yorumu Arap Emevi kültürünün tutucu, dışlayıcı yorumu değildir. Alevilik Orta Asya Türklerinin Müslümanlık yorumudur. Bu yorum Hz. Muhammed, Hz. Ali den başlayıp Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş, Yunus Emre, Pir Sultan’dan Atatürk’e uzanan bir kültürün de yorumudur. Bu anlayışta insanla Tanrı’sı arasındaki ilişki özeldir. Aleviler dinde kadın erkek eşitliğini buluyorsa! Hacca gitmek yerine, o paranın sokak çocuklarına harcanmasının peygamberimizin de isteği olduğuna inanıyorsa. Laik eğitimin insandaki Tanrı duygusunu daha da yücelttiğini düşünüyorsa! Dinimizin akla, bilime karşı olmadığını; o nedenle cami yerine okul, laboratuar, fabrika yapılmasının dinen daha doğru olduğunu düşünüyorsa. Müslümanların zalime, zulme karşı olmasının gerekliliğine inanıyorsa! Kul hakkı yiyen birinin o hakkı sahibine vermeden ibadet ortamında bulunmasının günah işlemek olduğunu düşünüyorsa! Atatürk’ün Peygamber olmadığını bilerek, O’na dua etmenin ibadet sayılacağına inanıyorsa! Cem Evleri’ni ibadet yeri olarak kabul ediyorlarsa! Aziz Nesin’in, Uğur Mumcu’nun, Ahmet Taner Kışlalı’nın Cennete gideceğini düşünüyorlarsa, düşünemez mi? Böyle değil şöyle inanmalısını kimin kime deme hakkı olabilir? Böyle düşünmenin, inanmanın günahı da sevabı da düşünene ait değil mi? Böyle inanıyorlar diye düşmanlık mı, saygı duymak mı gerekir?
Alevilik özümsendiğinde görülecektir ki çağdaş demokrasiyle örtüşmektedir. Şeriatçıların Alevi düşmanlığı, bir başka deyişle demokrasi veya laik cumhuriyet korkusudur. Bu coğrafya da demokrasinin kurum ve kurallarıyla yerleşmesi başta Emperyalist odaklar olmak üzere din istismarı yaparak ayrıcalık kazanmış ve kazanacak tüm kesimlerin rahatsız etmektedir. Aleviler devlete şunu diyor: Laik Devlet din eğitimine karışmasın, para harcamasın. Herkes kendi inancını kendisi yazsın, anlatsın, öğretsin. Devlet, Laik Cumhuriyete, demokrasiye aykırı bir şey yapılıp yapılmadığını gelsin denetleyerek görsün. Yasalara aykırılık varsa gereğini yapsın. Kişiye rağmen inanç zorlaması yapılmasın. Kişi önce özgürce kendi inancını ifade etsin. İkimizde aynı dindeniz, birlik deniliyorsa! Sen benim istediğim gibi düşünüp ibadet edeceksinle olur mu?Onun da ilkeleri olmalı. Örneğin Diyanet İşleri Başkanlığı yapılanması, dinle ilgili ders kitabı konuları ve camilerde verilen vaazların içeriğinde Aleviler söz sahibi olabilmelidir. Böylece insanlar Aleviliğin değerlerini, inançlarını Alevilerden öğrenmiş olur. Birlikte yaşamanın gerekliliğine inananlar önce saygıyı içselleştirmelidirler. Bu demokrasilerin ve demokratlığın gereği değil midir? Yok, biz bunları yapmayız.Ortaçağın baskıcı tutumuyla 21. asırlarda da yürür gideriz deniyorsa demokrasi,laiklik sözünün anlamı kalır mı?
Bugün İslam âleminin yaşadığı acılarda, akıtılan kanlarda, geri kalmasında, Osmanlı’da akıl ve bilim yerine Emevilerin tutucu gelenek ve göreneklerini topluma din olarak dayatmanın etkilerini kim yadsıyabilir? Osmanlı yönetimi akıl ve bilimin öncülüğünü benimsemiş olsa idi Avrupa’nın, Asya’nın, Afrika’nın haritası böyle mi şekillenirdi? Özellikle halifelikle beraber akıl ve bilim dışılık İslam coğrafyasını Hıristiyan inançlı Emperyalizmin boyunduruğu ve süngüsü altına sokmamış mıdır? Bu kafa Osmanlı dâhil geriye doğru kaç devlet yıkmıştır? Sıra Türkiye Cumhuriyeti’ne mi geldi? Daha kuruluşunda Emperyalizm'i dize getirmiş yüce meclisin bu gün dışarıdan dayatma yasaları onaylayan noter görünümünde olması ne haldir? Ülkenin kendi içinde enerjisini tüketme noktasına gelmesinde bu günkü iktidarın yanında; partileri kuruluş felsefesinden, tabanından koparan baronların, iskeleti bozuk siyasetin, işine geldikçe devletin kuruluş felsefesinden ödün verme alışkanlığı edinmiş yöneticilerin günahının hesabını kim verecek? Bunların ihaneti düşmandan daha mı azdır?
Bugün İslam âleminin yaşadığı acılarda, akıtılan kanlarda, geri kalmasında, Osmanlı’da akıl ve bilim yerine Emevilerin tutucu gelenek ve göreneklerini topluma din olarak dayatmanın etkilerini kim yadsıyabilir? Osmanlı yönetimi akıl ve bilimin öncülüğünü benimsemiş olsa idi Avrupa’nın, Asya’nın, Afrika’nın haritası böyle mi şekillenirdi? Özellikle halifelikle beraber akıl ve bilim dışılık İslam coğrafyasını Hıristiyan inançlı Emperyalizmin boyunduruğu ve süngüsü altına sokmamış mıdır? Bu kafa Osmanlı dâhil geriye doğru kaç devlet yıkmıştır? Sıra Türkiye Cumhuriyeti’ne mi geldi? Daha kuruluşunda Emperyalizm'i dize getirmiş yüce meclisin bu gün dışarıdan dayatma yasaları onaylayan noter görünümünde olması ne haldir? Ülkenin kendi içinde enerjisini tüketme noktasına gelmesinde bu günkü iktidarın yanında; partileri kuruluş felsefesinden, tabanından koparan baronların, iskeleti bozuk siyasetin, işine geldikçe devletin kuruluş felsefesinden ödün verme alışkanlığı edinmiş yöneticilerin günahının hesabını kim verecek? Bunların ihaneti düşmandan daha mı azdır?
Laik düşünceye geçiş kolay olmamıştır. İnsanlar farklı düşündükleri için, asırlar hatta çağlar boyunca büyük acılar yaşamıştır. Bu acıların çoğu farklı inanışlar nedeniyledir. Bu gün hayatımızı kolaylaştıran, ufkumuzu açan düşünce mühendisleri; zamanın din adamları gibi düşünmedikleri nedeniyle dinsizlikle suçlanarak yakılmak dâhil farklı şekilde katledilmişlerdir. Bu acıları insanlık cumhuriyetle aştı. Cumhuriyet yönetimini özgür düşüncenin umudu yapan, cumhuriyeti niteleyen, laiklik kavramının yüklendiği eşitlik ve özgürlükçü özüdür. Laiklik sol bir söylem değil insanı insanlaştıran bir ilkedir.Laikliği özümsemeyen cumhuriyet, sarısı olmayan yumurtanın yumurtalığından bile niteliksizdir. 2010
17 Mayıs 2011 Salı
DER Mİ ?
Doğa candır açar yaprak
Çarklar döner olur toprak
Bir bilene sırrın sorsak
Özümü gör der mi Bize?
Su bir hayat olur derya
Çağlar akar san ki arya
Candan cana selam söyle
Dilimi bil der mi bize?
Güneş doğar hayat olur
Yaşayanlar neler görür
Evlat ana baba bulur
Günümü gör der mi bize?
Ali KARLIDAĞ
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)