Kurtuluş savaşı sürecinde Mustafa Kemal
Saltanatı, Hilafeti direk olarak karşısına almadığı gibi, ayrı etnik yapıları
da İslam çatısı altında bir arada tutma ilkesini öne çıkarmıştır. Burada ki amaç;
ülkeyi Emperyalizmin ve ihanet
yönetiminin elinden kurtarmak; tam bağımsız, Laik bir Cumhuriyet kurmaktır. Kurtuluşta
bu ilkenin önemini ve katkısını kimse yadsıyamaz. Ancak; bu süreçlerde yönetim
erkini bu işe inanmayanların eline asla bırakmamıştır. O biliyordu ki; bunu
yapmak bir anlamda bir teslimiyettir. Kendini inkârdır. Hiç bir kimse; teslim
olanları onların istedikleri yere götürmez. Bir ülkenin, bir ulusun, bir
örgütün geleceği kişilerin iyi niyetine nasıl bırakılabilir ki? Atatürk bu
ilkeyi öne çıkarırken; asla inanç konusunda samimiyetsiz değildir. Yaşadığı
süre içinde (dini siyasi ve ticari çıkarları, ya da toplumun aydınlanmasının,
kalkınmasının önüne engel olarak çıkaranlar dışında); kimsenin inancını
yaşamasının önünde engel olmamıştır. Üstelik Laiklik ilkesi ile bunu
kurumsallaştırmak istemiştir. Ülkeyi ”Hıristiyan” istilasından kurtarmanın
öncülüğünü yaparken de İslam’a en büyük katkıyı yapmıştır.
Dün kurtuluş istemiştik, bağımsızlık
istemiştik, çağdaş bir devlet istemiştik. Cumhuriyetle birlikte insan hakları,
hukuk devleti, örgütlü toplum anlamında eksiklere rağmen önemli kazanımlar edinmedik
değil. Geldiğimiz noktada ise bu kazanımların çoğu yok anlamında. Yasama, yargı
yürütmenin denetiminde. Genel anlamda parti devleti, hatta tek adam yönetimine
dönüşmüş durumda. Siyasette buna tek adam yönetimi veya çoğunluğun diktatörlüğü
deniyor. Muhalefetin bu güne gelişteki katkılarını bir tarafa bırakırsak rejim
tehlikede görünüyor. Çıkış aranıyor. Cumhurbaşkanı çıkış olabilir mi? Nasıl,
kimin için bir çıkış!
Diktatörlüğün alternatifi nedir?
Demokrasi. Demokrasiye kim sahip çıkar? O bilinci taşıyan yurttaşların örgütlü
demokratik gücü. Bu gücü nasıl yaratırsın. Öncelikle demokrasiyi kendi bünyende
yaşatarak; örnek ve çekim merkezi olarak. Kadrolarını eğiterek. Tüzük ve
programı özümsemiş eğitimli tabanı parti disiplini içinde saha çalışmasına
katarak. Ülke ve bölge sorunlarına kendi çizginde çözüm üreterek. Halkı ve
örgütü ciddiye alarak. İşte Cumhurbaşkanı adayı belirlemesi! Ne farkı var
iktidarın çözüm süreci yürütmesinden! Halkı bırak, örgütü ciddiye almak var mı?
Bir sosyal demokrat partide bunlar sorgulanmalı. Sorgulamak oy vermemek değil,
yol göstermek olarak görülmeli. Ülke içinde dışında etkili yetkili güçlerin
kararları doğru bile olsa örgüte de, halka da dayatılmamalı. Cumhurbaşkanları
rejimi koruyabilselerdi AKP Sayın Ahmet Necdet SEZER zamanında tarihe
gömülürdü! Ne yaptı AKP; çevirdiği yasayı aynen gönderdi. Atanmasını istemeyip
geri çevirdiği, beklettiği kararnamelerdeki kişileri vekâleten atadı.
İstediğini yine yaptı. Üstelik devlet bu günkü gibi ona bağlı da değildi.
Korumak ya da kurmak istediğin rejimi ya iktidar olarak; ya da iktidara aday
örgütlü bir güç, bir denge olarak yapabilirsiniz. “Ya Allah Bismillah Allahü
Ekber” diyerek dini siyasette bir silah olarak kullananlarla; ileride
demokrasi, insan hak ve özgürlükleri için birlik için de olabilecek miyiz?
Yoksa bu söylem ileri de çok daha öne mi çıkacaktır dersiniz.?
CHP program ve tüzüğü ne diyor: Laik
Cumhuriyet, Sosyal Hukuk Devleti yanı Sosyal Demokrasi. Ne demek Sosyal
Demokrasi; çok kazanandan çok vergi alarak tüm yurttaşlara insanca yaşam
kurmak. Sömürülerek bunu yapamazsınız. Bu içinde antiemperyalist bir duruşu da
taşıyor olmalı. CHP yönetiminin Cumhurbaşkanı olarak önerdiği kişi Sayın
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun şimdiye dek Müslüman ülkeler üzerinde oynanan emperyal
oyunlara karşı duruşu var mıdır? Laikliği hiç savunmuş mu? Dini inanç dışında
sosyal ve siyasal doktrin olarak dayatmaya çalışanlara karşı ne yapmış? Şimdiye
dek güçlüye, devlete, dine mi sahip çıkmış, mazlumdan, yoksuldan, güçsüzden
yana bir duruşu olmuş mu? Üniter yapımız, mezhep ve inanç farklılıklarına
bakışı nedir? O gitsin kim gelirse gelsin denilen Başbakanın yaptıklarıyla
ilgili bunca yıldır ne söylemiş, ne yapmış? Bütün bunlar ve benzer sorular
karşılık bularak yerli yerine oturmalı değil mi? Bu değerleri savunan, savunmuş
binlerce yurtsever varken Sayın İnsanoğlu’nun öne çıkan ana özelliği İslamcı ve
Osmanlı hayranlığı duruşu olarak görülüyor. Midyat’a pirince giderken evdeki
bulgurdan olmayalım.
CHP sol yelpazenin, üniter yapıdan
yana olanların, demokrasi, Attatürk, Laik Cumhuriyet diyen yurtseverlerin sıcak
ya da ılık bakacağı bir aday gösterse ilk turda en az ikinci olur mu, olur. İkinci
turda Erdoğana oy vermek istemeyenler bu adaya oy verirse ona seçilme şansını
yaratmaz mı, yaratabilir. CHP adayının oyu %40-50 üzeri olursa CHP ilk seçimde
iktidar alternatifi olur mu, olur. Sayın aday %60 la kazansa CHP ye üçüncü
parti olma dışında ne getirir. Hele kaybederse! Parti disiplini diyerek kendi
değerlerinizi unutup başkalarının değerleri kutsatılınca tabanın bir kısmını incitecek,
bir kısmına da orayı benimsetmiş olmayacak mıyız? İnsan hak ve özgürlüklerinden
yana sözünde durmuş dinci bir örnek dünyada var mıdır bilmem? Cumhuriyet Halk
Partisi’nin kuruluş felsefesinde; kurtuluş ve kuruluşun yanında özellikle
aydınlanma vardır. CHP felsefesi aydınlanmanın felsefesidir. Sayın
İhsanoğlu’da; Sayın Başbakan gibi “demokrat” çıkarsa; bu parti aydınlanma
yolunda halka ne diyecek! Mustafa Kemal’i başarıya götüren “Tek başıma da
kalsam, elime mavzerimi alır Elmadağ’ına çıkar son kurşunuma kadar savaşırım”
tutarlılığı, öz güveni değil midir? Ülkeyi arkasına almasının temelin de bu yok
mudur? Kendine güvenmeyene kim güvenir. Hedef demokrasi, rejimi korumak ise
Sayın Kılıçdaroğlu kendisiyle birlikte çok şeyi ateşe atmış olmuyor mu dersiniz?
Biz başbakan için de yanmadık mı? Keşke bu yanışlar karanlıkları aydınlığa çıkarmış
ve çıkaracak olsaydı. Ali KARLIDAĞ.18.6.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder